Filistin devletinin Eylül ayında BM Genel Kurulu’nda tanınacağına dair haberlerin ardından, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Gazze Şeridi’nin tamamen işgal edileceğini ve Hamas’a hiçbir güvenli alan bırakılmayacağını açıkladı. ABD başkanı Donald Trump da bu konuda verilecek kararın İsrail’e ait olduğunu söyleyerek yorum yapmaktan kaçınmıştır. Aslında benzer bir işgal planı geçtiğimiz yıl da gündeme gelmişti ancak somutlaşmamıştı.
ABD ile İsrail’in Gazze’deki savaşı sona erdirmek amacıyla birlikte çalıştıklarını ve bu süreci “ya hep ya hiç” mantığıyla yürüteceklerini açıklamalarının hemen ardından, 4 Ağustos’ta Netanyahu’nun Gazze’nin tamamını işgal etmeyi amaçlayan bir plan sunması uluslararası kamuoyunda ciddi tepkiyle karşılandı.
AÇLIKLA GELEN FELAKET
Savaşın sona yaklaşmasıyla birlikte Gazze’deki insani kriz tüm çıplaklığıyla ortaya çıkmaya başladı. Uzun süredir açlık, yoksulluk ve altyapı yıkımı ile boğuşan Gazze halkı, son haftalarda yetersiz beslenme ve açlıktan kaynaklanan ölümlerle karşı karşıya.
Bu tabloyu uluslararası gözlemciler de teyit ediyor. BM Gıda Hakkı Özel Raportörü Michael Fakhri, İsrail’in Filistinlilere “açlık politikası” uyguladığını belirterek durumu sert bir şekilde eleştirdi. Fakhri’ye göre, hükümetler ve şirketler bu dehşet verici tablo karşısında duyarsız kalıyor. BM geçtiğimiz yıl Gazze’yi kıtlık ve açlık riski konusunda uyarmıştı. Aynı şekilde BM Dünya Gıda Programı Acil Durumlar Direktörü Ross Smith de bu yüzyılda böylesine ağır bir tabloya daha önce rastlanmadığını ifade ederek krizin boyutlarını gözler önüne serdi. Buna rağmen, hükümetlerin ve çok uluslu şirketlerin yaşananlara yeterince tepki vermemesi, uluslararası ahlaki krizin boyutunu daha da büyütüyor.
İsrail’in, Tevrat’taki ilk emir olan “Yaşat” ilkesine ters düşen politikaları, Gazze’deki insani felaketi daha da derinleştirmektedir. Açlık, çaresizlik ve kıtlıkla mücadele eden bir halka yardım ulaştırılamaması, sadece siyasi değil ahlaki açıdan da eleştiri konusu olmaktadır.
HAMAS ORTADAN KALDIRILABİLİR Mİ?
İsrail’in Gazze’yi işgal planının temel gerekçelerinden biri Hamas’ı tamamen ortadan kaldırmak. Ancak bu hedefin tutturulabilmesi ciddi şekilde tartışmaya açık. Nitekim İsrail ile Hamas arasında ateşkes ve rehinelerin serbest bırakılması konusunda hala bir uzlaşma sağlanamamış durumda. Her iki taraf da sürecin tıkanmasından birbirini sorumlu tutuyor. İsrail, Hamas’ın Gazze’den çekilmesini ve İsrail’i tanımasını talep ediyor ancak Hamas bu talepleri reddediyor ve kabul edilemez buluyor.
Bu noktada İsrail’in sürekli olarak askeri baskıyı artırması, halkın Hamas’a daha fazla yönelmesine ve örgütün yeni savaşçılar kazanmasına zemin hazırlıyor. Zira Hamas, İsrail’in Gazze üzerindeki uzun süreli işgaline ve Filistin halkına yönelik baskısına tepki olarak ortaya çıkmıştır.
İsrail, Gazze’nin önemli bir bölümünü işgal etmiş olsa da Hamas hala Filistin toplumunda geniş bir etki alanına sahiptir. İsrail için asıl tehdit, Hamas’tan ziyade, uluslararası meşruiyete sahip bağımsız bir Filistin Devleti’nin kurulması ihtimalidir. Nitekim geçmişte İsrail, Filistin Kurtuluş Örgütü’ne (FKÖ) karşı denge unsuru olarak Hamas’ın yükselişine göz yummuştur.
İŞGAL PLANI VE SİYASİ HESAPLAR
Gazze’nin yönetiminin Arap ülkelerine devredilmesi yönündeki plan da zaman zaman gündeme gelmektedir. Ancak Arap devletlerinin bu öneriye sıcak bakmadığı görülmektedir.
İsrail’in işgal planı yalnızca Gazze ile sınırlı kalmamış, ülke içinde de ciddi tartışmalara neden olmuştur. İşgal planı henüz İsrail’in tam kontrol sağlayamadığı bölgelere odaklanmış durumdadır. Bu bölgelerde Hamas’ın elinde tuttuğu İsrailli rehinelere ait olduğu iddia edilen tüneller bulunuyor. Askeri olarak bu bölgelere girme kapasitesine sahip olsa da Hamas tarafından esirlerin öldürüleceği yönündeki açıklamalar, operasyonları sınırlamaktadır.
Ayrıca Hamas’ın yayımladığı videolarda zor durumda görülen iki rehinenin görüntülerinin ardından İsrail’de başlayan protestolar, kamuoyu baskısını artırmış ve hükümeti daha sert adımlar atmaya zorlamıştır. Öte yandan, hakkında devam eden yolsuzluk davaları nedeniyle iktidarını koruma çabası da Netanyahu’nun işgal planındaki bir diğer siyasi motivasyon olarak öne çıkmaktadır.
İsrail’in bu süreci yürütürken en büyük dayanağını yine ABD oluşturuyor. Netenyahu, bir kez daha uluslararası toplumun ve hukuk normlarının dışında hareket ediyor. Bu yaklaşım sadece Gazze’nin geleceğini değil, aynı zamanda iki devletli çözüm ihtimalini de yok ediyor.
SONUÇ: GAZZE İŞGALİ NEYİ DEĞİŞTİRİR?
Gelinen noktada İsrail’in önünde iki seçenek olduğu görülüyor: Ya Gazze’yi tamamen işgal edecek ya da savaşı sonlandıracak. Ancak olası bir işgal, bölgedeki kırılgan dengeyi altüst edebilir ve uzun vadeli bir barış ihtimalini ortadan kaldırabilir. Bu durum yalnızca yeni bir savaşın kapısını aralamakla kalmaz, aynı zamanda Filistin Devleti’nin kurulmasını ve iki devletli çözüm beklentilerini de imkansız hale getirecektir.
İsrail’in, Tevrat’taki “Yaşat” emrine dahi ters düşen politikaları, artık yalnızca bölgesel bir çatışmayı değil, evrensel vicdanı da yaralayan bir boyut kazanmıştır. Gazze’de yaşananlar, çağımızın en ağır insani trajedilerinden biri haline gelirken, uluslararası toplumun sessizliği bu krizi daha da derinleştirmektedir.
Önümüzdeki süreçte şu temel sorular yanıt bekliyor: Gazze’nin işgali karşısında dünya nasıl tepki verecek? ABD-İsrail ittifakı, hukukun ve insan haklarının önüne mi geçecek? Bu soruların cevapları yalnızca Filistin halkının değil, tüm insanlığın ortak geleceğini şekillendirecektir.
Özgün Kaynak için tıklayın: 🏛️